Ataköy, Bakırköy
Kıtaları olduğu kadar kültürleri ve insanları da birleştiren İstanbul, kentin her köşesine nüfuz etmiş tarihi dokusu ve kültür mozaiği ile kent sakinlerini de kucaklayarak İstanbul büyüsünün bir parçası haline getirir.
İstanbul; nazlı nazlı süzülen beyaz martıları ile Boğaziçi’ni, sırtını yeşil tepelere yaslamış aşıboyalı Osmanlı yalılarını, geçmişine üç büyük imparatorluğu sığdırmış görkemli tarihini, anıtsal eserlerini, hüzünlü yalnızlıklarını, trajik savaş öykülerini, savaştan kaçanları, arnavut kaldırımlı dar sokaklarıyla nostaljik semtlerini, her şeye rağmen bir arada yaşamayı başarmış Türk, Ermeni, Rum, Süryani, Bulgar ve Yahudi, Kürt halklarını, camileri, sinagogları, havraları ve kiliseleriyle tüm ibadethaneleri, herkesi kucaklayan bir kent…
Büyüsü de biraz burada zaten…
Eşsiz bir coğrafya üzerine kurulu İstanbul, bir koluyla Asya’ya, diğeriyle Avrupa’ya uzanan, dünyada iki kıtada birden yer alan tek şehirdir. Yalnızca Doğu ile Batı’nın değil, antikiteyle modernin de buluştuğu bir köprü olan İstanbul yeryüzü kültürlerinin, yeryüzü dinlerinin kendi özgün renkleriyle süslediği farklı bir atmosfer, orijinal bir hayat tarzı sunar. Başkentliğini yaptığı üç büyük imparatorluğun sayısız izlerinin yanı sıra günümüz batılı kentleri ile yarışabilir zenginlikte modern yaşamın özelliklerini de taşımaktadır.
Binlerce yıldır sürekli bir kültürel ve mimari değişime uğrayan şehir, Doğu ile Batı’nın lezzetli ve eşine az rastlanır bir mozaiğini sunmaktadır. Bir yandan binlerce yıllık geçmişiyle kiliseler, saraylar camiler, pazar yerleri; diğer yanda gökdelenler, modern alışveriş merkezleri ve gece kulüpleri…
İstanbul’un bu zengin ve renkli kültürel dokusuna sığdırılacaklar saymakla bitmez. Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları’nın tarihi eserlerine, kentin doğal güzellikleri de eklenince muhteşem bir karışım çıkar ortaya.
Kentin tarihsel izlerini muhteşem saraylarında, zamana meydan okuyan camilerinde, antik kiliselerinde, bir hazineyi andıran müzelerinde sürebilmek için günler ayırmak gerekir.